Müdürümüz Prof. Dr. Hüseyin ÖZTÜRK'ün gazeteci Bekir DOĞAN'la yaptığı röportaj
27.4.2022

Doç. Dr. Hüseyin Öztürk’le Ahilik Üzerine Röportaj

          Bekir Doğan- Sayın hocam; siz, Kazım Ceylan’ın emekli olması dolayasıyla; Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğüne atandınız. Kendinizden biraz bahseder misiniz?

         Hüseyin Öztürk-  Memnuniyetle. Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne geçen öğretim yılı atandım. Bu sayede Felsefe Bölümünü açtık. Memleketim Kahramanmaraş. Bundan önce; Sütçü İmam, Ömer Halisdemir ve Selçuk üniversitelerinde çalıştım. ABD’de; Türkiye’den 10 kişilik bir heyetle öğretmen yetiştirme sistemi üzerine incelemelerde bulundum. Bir öğretim yılı Belçika’da zorunlu eğitim konusunu araştırdım. Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili BAP destekli bir proje yürüttüm.

           Fransa- Lyon, Belçika- Brüksel, Almanya Koln, Bosna-Hersek-Saraybosna ve Azerbaycan-Bakü’de konferanslar verdim. Yayımlanmış 13 kitabım, çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılarda sunulmuş bildirilerim, bilimsel araştırma dergilerinde makalelerim ve yazılmış ansiklopedi maddelerim bulunmaktadır.

 Bekir Doğan-Ahilik haftasının 17-23 Eylül tarihleri arasında olması da bu röportaja ayrı bir anlam kazandırmaktadır. Müsaadenizle ilk sorumu sorayım. Ahilik kültürü bir üniversite bünyesinde araştırma konusu olduğuna göre; önemli bir husus olsa gerek; bize bu konuda biraz bilgi verir misiniz?

 Hüseyin Öztürk- Sayın Doğan , teşekkür ederim, memnuniyetle. Ahilik, Arapça bir kelime olan ve kardeş anlamına gelen ahi sözünden gelmektedir. Bu kelimenin kardeşliğin yanında cömertlik, eli açıklık ve yiğitlik anlamları da vardır. Türklerin Müslüman olduktan sonra ilk dönem eserlerinden olan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde (1069) ve Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk’ünde (1074)  de bu anlamlar, “akı”şeklinde yer almaktadır.

       Bekir Doğan- Ahi ve Ahiliğin kelime manasını anladık. Kardeş ve kardeşlik anlamlarına geliyor. İnsanlar arasında dayanışma ve yardımlaşmayı öngörüyor. Bu anlayışın kurucusu, önderlik edeni var mıdır?

          Hüseyin Öztürk- Elbette vardır. Bu kişi Ahi Evran Velidir. Ahilik teşkilatının kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran, Azerbaycan’ın Hoy kasabasında dünyaya gelmiş, uzun adı Nasıri’d- Din Ebül- Hakayık Mahmud el- Hoyî’dur. Görenlerin korktuğu büyük bir yılanın onu görünce; sakinleşmesi üzerine kendisine Evran lakabı verildiği rivayet edilir.

            Ahi Evran, ilk eğitimini Hoy’da almış, daha sonra Horasan ve Maveraü’n-nehir’e giderek; burada çeşitli hocalardan ders almıştır. Özellikle; devrin önemli âlimlerinden Fahreddin-i Razi’den Kur’an, Tefsir ve Felsefe dersleri alarak; kendisini geliştirmiştir. İlk tasavvuf terbiyesini Yesevî dervişlerinden almış ve daha sonra hacca gitmiş, seyahat esnasında Şeyh Ehvadü’d-Din Kirmani ile tanıştığı ve ona mürid olduğu bilinmektedir.

         Bekir Doğan- Sayın hocam, Ahi Evran hakkında verdiğininiz ilk bilgilerden önemli bir kişi olduğu anlaşılıyor. Ama Ahi Evran, Azerbaycan’da doğmuş, Horasan ve Maveraü’n-nehir’de tahsil görmüş, Hoca Ahmed Yesevî tarikatına mensup dervişler vasıtasıyla tasavvufla tanışmış; bütün bunların Anadolu ile ne ilgisi var?

         Hüseyin Öztürk- Hay hay, memnuniyetle. Ahiliğin temellerini oluşturan Fütüvvet teşkilatının kurucusu Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’dır. Fütüvvet; genç, yiğit anlamına gelen Arapça fetâ kökünden türemiştir. Bu kavramın gençlik, yiğitlik, kahramanlık, cömertlik ve dürüstlük anlamları da vardır. Fütüvvet teşkilatının esaslarını inceleyen, bu teşkilata girenlerin uymaları gereken kuralları anlatan eserlere de Fütüvvetname denir.

Ahi Evran, Şeyhi Evhadü’d-Din Kirmanî ile beraber Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah tarafından irşad ve Fütüvvet’i Anadolu’da yaymak için Anadolu’ya gönderilmiştir. Bunun üzerine Anadolu’ya gelen Ahi Evran, önce Kayseri’ye yerleşmiş, burada bir Debbağlık atölyesi kurarak; bu işle uğraşan esnafı eğitmiş, ahlakını yüceltmiştir. Şeyhiyle birlikte; Anadolu’nun şehir, köy ve kasabalarını dolaşarak; Ahilik teşkilatının gelişmesi ve yayılmasına öncülük etmiştir. Bu amaçla Konya, Denizli ve en son Kırşehir’de bulunmuştur.

         Bekir Doğan- Verdiğin bilgilere göre; Fütüvvet de Ahilik de aynı amaçları taşıyor. İnsanlara iyilikte ve yardımda bulunmak, her ikisinde de mevcut. Fütüvvet tarih olarak biraz daha önce; Ahilik biraz daha sonra, Ahiliğe; Fütüvvet’in Anadolu’daki adı diyebilir miyiz?

         Hüseyin Öztürk- Dediklerin genel anlamda doğru. Türkler Anadolu’ya gelmeden önce; Anadolu’ya Bizans hâkimdi. Bu yüzden o dönemde Anadolu’ya Rum diyarı anlamına Diyar-ı Rum denilmekte idi. Anadolu’nun kapıları Türklere; 1071 Malazgirt savaşı ile açıldı. Ama düzenli ordular Anadolu’ya gelmeden; bu dervişler gelmişler, geçit noktalarına han, değirmen ve zaviye yaptırarak; muhtaçlara, yolculara ve gayr-i Müslimlere yardımda bulunmuşlardır. Böylece; Müslüman olmayanların kalplerini kazanarak; düzenli orduya karşı direncin azalmasını sağlamışlardır. Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Somuncu Baba, Ahi Evran Veli, Sarı Saltık gibi daha yüzlerce dervişi Anadolu’nun vatan toprağı olmasında emeği geçen manevi fatihler olarak görebiliriz.

Yine; verdiğin bilgiler çok önemli ve ilginç. Öyle anlaşılıyor ki, yukarıda bazılarının ismini verdiğin Anadolu’nun manevi mimarlarını iyi tanımamız, eserlerini okumamız ve günümüze dersler çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum. Peki, Anadolu insanını, bugünkü deyimle Anadolu esnafını teşkilatlandıran Ahi Evran Veli’nin eserleri var mıdır, varsa bunlar nelerdir?

            Hüseyin Öztürk- O dönem; Anadolu üzerine yazılan Arapça ve Farsça eserler üzerine yapılan çalışmalardan sonra Ahi Evran Veli’nin 20 kadar eseri olduğu tespit edilmiştir. Ancak bunlardan bir kısmı kayıp olup; günümüze ulaşmamıştır. Bunlardan bazıları ise şunlardır.

  1. Mataliu’ı- İman
  2. Manahiç-i Sayfi
  3. Tabsiratü’l- Mubtedi ve Tezkiretiü’l-Müntehi
  4. Yezdan- Şinaht
  5. Murşidü’l- Kifaye
  6. Ağaz-u Encam
  7. Medh-i Fakr-u Zemm-i Dünya
  8. Risale-i Arş
  9. Mukadebat Beyne Sadru’d- Din el- Konevi
  10. Cihadname  

            Bekir Doğan - Ahiliğin kurucusu bir düşünür, bir filozof ve hepsinden önemlisi bir mutasavvıf olduğuna göre; sistematik bir yapıya sahip olması gerekir. Bu yapının kuralları var mıdır, varsa bunlar nelerdir?

            Hüseyin Öztürk- İlk ahi olarak bilinen Ahi Evran 13. Yüzyılın ilk yarısında; ömrünün sonlarını ise; Kırşehir’de geçirmiş bir Selçuklu düşünürüdür. Ahilik, Türk- İslam kültürüne has bir teşkilattır. Aralarında hiyerarşik bir yapı bulunur. Ahi üyeleri 9 sınıfa ayrılırlar. 1- Yiğitler 2- Yamaklar 3- Çıraklar 4- Kalfalar 5- Ustalar 6- Ahiler (Bunlar altı gruptan oluşurlar; ilk üç gruba ashabı tarikler yani yola girmiş olanlar, son üç gruba ise nakipler denir. 7- Halifeler 8- Şeyhler 9- Şeyhü’l-Meşayihler. Bunlar şeyhlerin ve zaviyelerin yöneticisidirler. Şeyh olabilmek için Ahi Fütüvvetnamesinde belirtilen 740 emredici maddeyi bilmek, uygulamak yani yaşamak gerekmektedir. Henüz öğrenci konumunda olanların ise; 124 maddeyi bilmeleri ve uygulamaları yeterlidir. Bu imperatif kurallar, kaynağını İslam ahlakından alan toplumsal kurallardır.

 Ahiliğin temel özellikleri; eli, kapısı ve sofrası açık; gözü, beli ve dili bağlı olmaktır. Ahilerin edep dışı saydığı on iki husus ise şu şekilde sıralanmıştır. İçki içmek, zina etmek, münafıklık yapmak, kibirlik etmek, merhamet etmemek, kıskanmak, kin beslemek, sözünde durmamak, yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, kişinin ayıbını örtmemek ve cimriliktir.

          Bekir Doğan- Sayın hocam bu bahsettiğin hususlar, günümüzde de aradığımız, insanımızda olmasını istediğimiz hasletlerdir. Bu özelliklerin bulunduğu, yaşandığı bir toplum içinde yaşamak her insanın arzusu olsa gerek diye düşünüyorum.

            Ahilik teşkilatı; mensuplarını eğitmiş, ahlakını yüceltmiş, insanlar arasında dayanışma ve yardımlaşmayı gerçekleştirmiş; bunlar güzel şeyler. Bunun dışında söyleyebileceğiniz başka şeyler var mıdır?

            Hüseyin Öztürk- Elbette vardır. Bir esnaf teşkilatı alarak Ahilik; önce mensuplarını mesleki olarak eğitmiştir. Kalite standartlarına uygun üretim yapılmasını sağlamıştır. Esnaflar arasında mesleki ve dini dayanışmayı sağlamıştır. Yine esnaflar, kazandıkları paranın bir kısmını yardım sandıklarında biriktirirler; bu paralar ihtiyacı olanlara harcanırdı. Ahilik teşkilatı, sadece erkekleri eğitmekle kalmamış, kadınları da eğiterek; bir meslek sahibi olmasını sağlamışlardır.

Ahi Evran Veli’nin eşi Fatma bacı, kadınları bir araya toplamış, onları eğiterek; üretken hale getirmiştir. Kurduğu bu kadın teşkilatına; Anadolu’nun o günkü adından dolayı Bacıyan-ı Rum denmiştir. Bu teşkilat; Bizans’la olan savaşlarda, putperest Moğol akınlarına karşı; özellikle cephe gerisinde büyük hizmetler yapmışlardır.

          Burada yeri gelmişken şu gerçeği belirtmeliyim. Batıda esnafın teşkilatlanması, üretimde kalite standardı çalışmaları, Fransız sosyologu Emile Durkheim’in Meslak Ahlakı (La Morale Professionnelle) kitabını yazması, tarih olarak 20. Yüzyılın başına dayanır. Oysa Ahiliğin geçmişi bundan 800 yıl öncedir. Bu bakımdan Ahilerle ne kadar övünsek azdır.